Yalnızlığın Kaç Para Eder
Aşık Veysel bir şiirinde
Güzelliğin on para etmez
Şu bendeki aşk olmasa
demişti. Âşığın dediği çok doğruydu. Bir kadın ne denli güzel olursa olsun onu seven, onun güzelliğini anlamlı kılan ve onu yücelten birisi olmadıktan sonra güzelliğini ancak aynalarla paylaşır ve güzelliği yalnızca aynada bir yansıma olarak kalır. Güzellik ancak paylaşıldıkça anlam kazanır. Paylaşılamayan güzellik belki de ancak hüzün verir.
Güzellik denli yalnızlık da insanın bir gerçeğidir. Uygarlığın gelişmesiyle insanoğlu yalnızlığını biraz da kendisi yaratmıştır. Amerika’da okuduğum yıllarda beni en çok şaşırtan şey insanların karıncalar gibi erkenden evlerine çekilmeleri, sabahın ışıklarıyla birlikte işlerine koşuşturmaları, komşularıyla sosyal ilişki kurmaktan özenle kaçınmaları ve kendileriyle öteki insanlar arasına anlaşılmaz duvarlar örmeleriydi. Evinizden günlerce çıkmasanız yan komşunuz merak edip de kapınızı bile çalmaz.
Uygarlığın insanları, uygarlığın kölesi olmuş durumda... Yaşamlarını yalnızca işinde başarılı olmak ve para kazanmaya yönelterek kendilerini bir kozanın içine hapsetmişler. Bunun için uygarlığın insanlarının akıl almaz bir çoğunluğu zamanlarının önemli bir bölümünü, yüksek ücretler ödeyerek, psikiyatrların kanepelerinde geçirirler; çünkü onların sorunlarını paylaşacakları dostları yoktur. Ağlamasını bilmeyen insanlarla doludur uygarlığın ülkeleri...
Oysa yalnızlık, limanın üstüne bir sis gibi, yumuşak bir minderin üstüne usulca kıvrılan bir kedi gibi, ansızın gelir dünyanıza... O sizin gölgeniz gibidir. Çoğu zaman ayırdına bile varmazsınız; ama o orada, her zaman hazır ve sizi ansızın kucağına almak için sinsice beklemektedir.
Kimi insan yalnızlığını sever ve onu kimseyle paylaşmak istemez. Onunlayken düşler dünyasında keyfine doyulmaz gezintiler yapar. Aslında gerçeklerden kaçıştır bu... İnsan düş kurarak gerçeklerin acısını yumuşatmak, yaşamını biraz tatlandırmak ister. Ama her insan bunu yapamaz. Her insan bir düş gezgini olamaz. İşte o zaman aklın sınırları zorlanır. Ya sizi sımsıkı sarmalayan sorunlarınızı birisiyle paylaşacak ya bir hekimin kanepesine kendinizi atacak ve eğer bunları gerçekleştirmeye olanağınız yoksa işte o zaman bir felaket kapınızı çalacak ve akıl sağlığınız yavaş yavaş size ihanet edecek demektir. Öyle bir zaman gelecek odalarda gezinen ayak seslerini özleyeceksiniz. Telefon bozuk mu diye bakacaksınız, hiç gelmeyecek postacının yolunu gözleyecek ve kendinize mektup yazmayı bile düşüneceksiniz.
Can Yücel bu duyguyu bir şiirinde çok güzel anlatmıştır:
Yalnızlığa dayanırım da bir başınalığa asla
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka
Bir dost göz arayışıyla
Saat tıkırtısıyla
Korkmam geçinip gideriz bir mutlulukla ama
Günün aydın, akşamın iyi olsun diyen biri olmalı
Bir telefon sesi çalmalı ara sırada olsa kulağımda
Zor değil hiç zor değil demli çayı
Bardakta karıştırıp bir başına
Yudumlamak doyasıya ama
Çaya kaç şeker alırsın
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra.
Orhan Veli’nin dizeleri daha da düşündürücü:
Bilmezler yalnız yaşamayanlar
Nasıl korku verir sessizlik insana
İnsan nasıl konuşur kendisiyle
Nasıl koşar aynalara
Bir cana hasret
Bilmezler.
İnsanlık bu sorunu nasıl aşacak? Yalnızlığın üstesinden gelebilecek, kendi mutluluğun örtülerini işleyebilecek mi? Yoksa yalnızlığa teslim olup yaşamı tanımsız kederler içinde mi tüketecek?
Haberi, 05.03.2006 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Brüksel’den pazar yazıları yazan Erdinç Utku’nun yazısından öğrendim. Hollanda’da kendini yalnız duyumsayan yaşlılar, Brabant kentinde DGM Yaşlılara Hizmet Servisi adıyla açılan şirketten saati 28 Avro’ya sohbet etmek, birlikte dolaşmak, yani sosyal ilişki kurmak için, arkadaş kiralayabileceklermiş. Batı uygarlığının yalnızlık bunalımına karşı bulduğu bu müthiş çözüm beni çok şaşırttı. Kimilerine hüzün veren yalnızlık başkalarının 28 Avro’luk mutluluğu olabiliyormuş!
Yalnızlığın para edeceği kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Uygarlığın seni tutsak ettiği yalnızlığından yaşlılık günlerinde saatine 28 Avro ödeyerek kurtulacaksın. Sanırım yakın bir gelecekte uygar ülkeler bu paranın da sosyal güvenlik kurumlarınca ödenmesini sağlayacaklardır. Bir iki saatliğine parayla satın alınan arkadaşlık senin o yaşlı dünyanda zincire vurulmuş hangi acını özgürleştirecektir? Paralı arkadaşınla bir iki saat içinde neyi paylaşacak, karmaşık dünyanın hangi kapılarını ona açacaksın? Parayla satın alınan arkadaşlık, dostluk mudur? Seni bunalımından kurtarabilecek midir?
Yaşamda tek başına olan yalnızca yaşlılar mı? Ya gençler? Ya orta yaş mutsuzları? Onlar ne yapacak? Boynuna sarılıp hüzünlerini anlatabilecekleri bir kedisi bile olmayanlar bu yaşamın acımasız yüzüyle nasıl baş edecek?
Yaşamak gerçekten müthiş bir güzellik, canlılara verilmiş çok güzel bir armağan; ama Tanrı bu güzelliğin kusursuz olmasını belki de istemediğinden bu güzelliğin yanına yalnızlığı da koymuş.
Kimi geceler gökyüzünü seyrederken “Tanrı insanların da kendisi gibi yalnız olmalarını istemiş, yalnızlığın yalnızca kendine özgü olmadığını anlatmak mı istemiş?” diye düşünüyor ve o muhteşem sonsuzluğun neden bu denli güçlü olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Engin Ünsal
:|